Türkiye ve Rusya arasındaki büyük kriz nihayet sona erdi. İki ülke de uzun süre devam eden ekonomik hasarı onarmak ve bölgesel ortaklığı pekiştirmek için kolları sıvadı. Kasım 2015’te Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesiyle başlayan kriz süresince iki taraf da çeşitli yaptırımlar yoluna gitmişti. Özellikle Rusya’nın Türkiye ile askeri alanda başlayan ve ekonomik alanda devam eden yaptırımları bölgede ciddi bir krizi tetikledi.
Türkiye’nin başarılı “Özür Diplomasisi” ve Ağustos 2016’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve mevkidaşı Vladimir Putin’in yaptığı görüşme iki ülke için olduğu kadar, bölge için de bir dönüm noktasıdır.
Ancak tarafların kolaylıkla anlaşması ve normalleşme sürecini başlatması Batı’da Türkiye ile ilgili çeşitli eleştirilerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Türkiye’nin ekseninin Doğu’ya kaydığı yönünde kaygılar dile getiriliyor.
Açıkçası Türkiye-Rusya normalleşmesi bölgesel güvenlik açısından büyük önem taşıyor. Özellikle Suriye bu durumdayken. Batı’nın en başta kabul etmesi gereken gerçeklik, Türkiye ve Rusya’nın bu bölgenin esas oyuncuları olduğudur. Bu doğrultuda, Batı’nın normalleşmeden daha fazlasını beklemesi gerekiyor. Bu kriz süresince Rusya ve yakın çevresinde yaşanan ekonomik bunalım, Türkiye’yi de olumsuz biçimde etkiledi. Hatta bu durum Kafkasya ve Orta Asya’da çeşitli siyasi sorunlara da sebep oldu. Bu gidişatı önlemek için krizin ilk aylarından itibaren Azerbaycan ve Kazakistan gibi ülkeler Türkiye’nin Hazar rotasını kullanarak ihracata devam etmesi yönünde tekliflerde bulundular. Uygulamada zor olan bu teklif aslında bölge ülkelerinin o dönemin gidişatından duyduğu kaygıları da göstermesi açısından önemlidir.
Batı ne yapmalı?
Batı’nın yapması gereken en önemli şey, Türkiye ve Rusya normalleşme sürecini desteklemek ve spekülatif yaklaşımlara son vermektir. Ukrayna ve Suriye krizleri gibi konularda bile üşengeç ve tedirgin davranan Batı’nın Türkiye’nin dış politika ekseninde kaymalar yaşadığını söylemesi gülünç bir durumdur.
Her gelişmeyi uzaktan izleme yoluna giden Batı’nın, içinde olması gereken bölgesel işbirliği alternatifi de bulunuyor. Türkiye ve Rusya’nın birlikte çözmekte zorlandığı ve Batı’yla işbirliğine ihtiyaç duyduğu bölgesel sorunlar var. Bu sebeplerden dolayı Türkiye-Rusya normalleşmesi, bölgede ekonomik ve politik dengenin sağlanması için Batı’nın desteklemesi gereken bir süreçtir.
Türkiye için realpolitik kavramı son derece önemlidir. Batı’nın iddia ettiği gibi bir hayalci bir dış politika takip edilmiyor. Türkiye elbette kendi menfaatini gözetecek şekilde bir denge politikası izlemek zorundadır. Köklü ve bölgesel olarak zorunlu ilişkilerinin bulunduğu Batı’yla köprüleri atması gibi bir durum da söz konusu değildir. Aynı zamanda kültürel ve coğrafi olarak bağlarının bulunduğu Doğu ile yeni işbirlikleri geliştirmelidir. Rusya, Çin ve Hindistan gibi güçlerle sıkı temasların sağlanması da Türkiye’nin menfaatinedir.
Türkiye’nin, içinde bulunduğu zorlu coğrafi şartlar bu yönde bir dış politikanın oluşturulmasını zorunlu kılıyor. Fakat Batı, eksen kayması tartışmalarını büyütmekte kararlı görünüyor. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye mülteciler konusundaki aldatıcı yaklaşımları başta olmak üzere pek çok konuda ortada bırakılan Türkiye’nin tercih hakkı sorgulanıyor. Üç milyon Suriyeli mülteciyi barındıran ve hiçbir ülkeden destek görmeyen Türkiye’nin verdiği kararlar anında eleştiri konusu oluyor. Batı medyası ilginç ve kafa karıştırıcı haberlerle Türkiye imajını sorgulatıyor.
Aslında bu durumda 1960’lı yıllara çok benziyor. Dönemin ABD Başkanı Johnson’ın Türkiye’yi Kıbrıs konusunda uyardığı mektubunu hatıra getirmek lazım. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün verdiği cevap, Türkiye’nin bu konulardaki tutumunun ne kadar haklı olduğunu gösteriyor: “Yeni bir dünya düzeni kurulur ve Türkiye de orada yerini alır.”
Mehmet Fatih Öztarsu – Haber Ajanda Dergisi